I, DANIEL BLAKE





“Ben bir müşteri ya da bir hizmet kullanıcısı değilim… Ben, bir sosyal güvenlik numarası, ekrandaki bir görüntü değilim… Sizden hakkım olanı istiyorum. Ben, Daniel Blake, bir yurttaşım. Ne daha az, ne daha fazla.”


Uzun süredir izlemek istediğim filmlerden biriydi: Ben, Daniel Blake.


Filmi az önce bitirdim. Hakkında yazılmış birkaç yazıya denk geldim, onlara baktım. Farklı bir konu olmadığı ve “sıradanlığı” yüzünden Altın Palmiye’ye layık görülmesi eleştirilmiş.  Konusunu işleyiş bakımından da zayıf bulanlar olmuş. Fakat ben bu tür olumsuz eleştirilere katılamayacağım gibi Altın Palmiye konusu da bu konunun eleştirmenlerine kalmış bir yönü…

Gündelik hayatımızın her yanında karşımıza çıkan bürokratik işleyişi ve içinde bulunduğumuz düzeni yalın bir dil ile anlattığını düşündüğüm film: Daniel Blake adında marangoz ustası bir adamın kalp krizi geçirerek işini bırakmak zorunda kalışını ve sosyal güvenlik kuruluşundan çalışamaz raporu almaya çalışmasını konu alır. Daniel Blake bu süreçte, iki çocuğu ile tek başına Londra’daki bir evsizler yurdundan Newcastle ‘a yeni taşınan Katie ile tanışır. Film temelde bürokratik işleyişi ve post kapitalizmi eleştiri yağmuruna tutarken yabancılaşmış ve “ben”ciliğin üst bir değer olduğu toplumda; Daniel, Katie ve çocuklarının aralarında gelişen dostluğu, paylaşım ve yardımlaşma gibi insani konuları sadelikle ele alır.

Diyebilirim ki beni en çok etkileyen şey yoksullukla mücadele etmeye çalışan insanların aralarındaki paylaşım ve içtenlikti. Filmi izlerken zaman zaman kendimi Kafka’nın Dava’sında buldum. O bürokratik engeller, soğuk insanlar, tedirgin ve yılgın bir bekleyiş ve sanki bir labirentteymişçesine karmaşıklaşan süreç… Kurumdaki insanların soğuk tavırları ve aralarından biri samimiyetle yardımcı olmaya çalışınca ‘kötü örnek’ olacağı için azarlanmasını da ben; liberal politikalar ile yönetilen ülkelerin sosyal devlet anlayışına bakışına yorumladım diyebilirim. Hasta yatağı için bile vergi ödeyen insanlar emekliliklerini sağlayacak bir gelire bile sahip olamıyorlar. Filmde bir diğer dikkate değer nokta vasıflı işçi ve yahut memur olan kimselerin daha soğuk, kayıtsız ve duyarsız olmalarıydı ve fakat buna zıtlık teşkil edecek biçimde Daniel ve Katie ve çocukların ilişkisine baktığımızda ve Daniel’in genç erkek komşuları ile ilişkisinde daha samimi, içten ve ‘halden anlayan’ bir atmosfer gördüğümüzü düşünüyorum.


Filmde insani değerler ve ekonomik düzenin adaletsizliği ve bürokrasinin katılığı çok sade bir biçimde anlatılmış ve bu sadelik (bence) hikâyeyi çarpıcı bir hale getirmiş. Çok güçlü bir gerçekçiliğe sahip olan film bana sanki bir kurgudan çok uzakmış gibi göründü diyebilirim. Gerçekçiliği çok vurucuydu.





MOMOS


Bunları da Beğenebilirsiniz

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.