Kitap New York’tan Buenos Aires’e gidecek olan gemi yolculuğunu esas alır. Yolculuk sırasında gemide dünyaca ünlü bir satranç ustasının yer alması anlatıcımızı oldukça heyecanlandırır ve ne yapıp edip onun hakkında daha çok bilgi edinmeye çalışır fakat bu o kadar kolay olmayacaktır. Bu yüzden de bir oyun başlar ve hikâyenin nasıl sonuçlanacağını beklemek kalır.

Yazarın psikolojik çözümlemeleri kitap boyunca ilgimizi çekiyor. Hikâyenin ilerleyişinde olaylar gittikçe meraklandıran bir hal alıyor ve bizde gemideki yolculardan biri oluyoruz. Gemide aslında dünyaca ünlü bir satranç oyuncusu yanı sıra bir kişi daha var. Onun hikâyesi de oldukça farklıdır. Biri hayatı boyunca yaptığı en iyi iş satranç oynamak olan bir kişi diğeri ise satranç oynamayı çok farklı koşullarda hayatını kurtaran bir araç olarak gören fakat bir süre sonra gerçekle hayali ayıramayan bir kimse haline gelen kişinin öyküsünü okuyoruz.

İş bankası yayınlarının sonunda Ahmet Cemal’in yazar ve eser hakkındaki açıklamaları da oldukça güzel bir yazı olmuş. Keyifli okumalar.


GAİA
Avusturyalı sembolist ressam olan Gustav Klimt' in altın çağında ortaya koyduğu eserlerinden belki de en bilineni olan "The Kiss", sanatçının sahiplenici aşkı anlatan başyapıtıdır.
Sanatçının 1907 - 1908 yılları arasında tamamladığı eseri şu an Belvedere Sarayı' ndaki müzede sergilenmektedir.


Eserde bakar bakmaz dikkatimizi çeken ve tam merkezdeki iki insan figürü hakkında birçok dedikodu bulunmaktadır fakat bunların en bilineni bu figürlerin Klimt ve aşkı Emilie Louise Flöge' ye ait olduğudur. Bu büyük aşk Klimt' in erkek kardeşi Ernst' in Emilie'nin ablası Helene ile evlenmesi sonrası başlar ve bu büyük eserin konusu olur. İki sevgili resmin tam merkezinde bulunmakta ve aşk ile birbirlerine sarılmaktadır. İkilinin aşkı, sonsuz aşkın simgesi olan bir öpücük ile de adeta mühürlenmiştir.

Genel olarak esere bakarsak ilk gözümüze çarpan şey merkezdeki iki figür olacaktır. Bu merkezdeki figürlerden erkek figürü kadını sol koluyla sıkıca kavramış sağ eliyle kadının başını tutmuş ve onu öpmekte, kadın ise gözlerini kapatmış, anın mutluluğunu yaşamakta ve bir eliyle adamın elini tutmaktadır. Bazı incelemelerde kadın figürünün gözlerini kapatmasının sebebinin erkeği istememesinden kaynaklı olduğunu yorumları yazılsa da bunu yalanlayacak birçok detay görebiliriz. Kadın figürünün bir kolu erkek figürünün boynuna dolanmış ve erkek figürünün herhangi bir müdahalesi olmaksızın kadının bedenini erkeğe yaslamıştır.  Bir diğer işaret ise kadının ayak parmaklarıdır. Kadının ayak parmaklarına bakacak olursak kıvrılmış olduğunu net bir şekilde görebiliriz. Bunun resim dilinde anlamı istek, heyecan ve zapt edilemeyen duygulardır. Yani kadın figürün gözlerini kapaması hazzı ve duyulan hoşnutluğu simgelemektedir.

Bedenler üzerindeki detayları tek tek inceleyelim. Erkek bedeni üzerinde daha koyu renkler ve daha köşeli hatlar bulunmaktadır. Deseler keskin şekillerden oluşmakta ve kontrastları yüksektir. Kadın figürü ise daha yuvarlak hatlar ve daha yumuşak tonlara sahiptir. Renkler çeşitli ve çiçek desenleri yoğunluktadır.  Erkeğin daha dominant ve kadının daha narin bir yapıda olduğu bu detaylar sanatçının erillik ve dişilik ayrımını tuvale yansıtış biçimidir aslında. Adamın kadının üzerine eğilmiş ve onu kavramış olması koruyuculuğunu ve baskın karakterini gösterirken kadının gözlerini kapaması ise bir teslim oluşu gösterir. Figürler üzerindeki desenler ne kadar faklı olsa da, desenlerin oturulduğu arka planın aynı olması özlerinde farklı iki insanın tek bir beden, bir bütün halini aldığını söylüyor bizlere. Ayaklarının altındaki çiçek tarlası ise aşkın onlara verdiği hissin sanki bahar havasını andırdığını bize sezdirmektedir. Bu çiçek tarlası bir aşk bahçesi gibidir.


Arka planın ise figürsüz sade biçimi bize zaman ve mekân olgusunun olmadığı bir ortamın yaratıldığını gösterir. Bu sadelik aynı zamanda odağı sadece çifte, yani orada yaşanılan aşka çevirmektedir. Bu şekilde sanatçı önemli olanın oradaki duygular olduğunu, aşkın yeri ve zamanı olmadığını ve daha önemli bir şey olamayacağını bize bu şekilde anlatmıştır.

Esere sarı renk hakim. Altın yaldızlar ve sarının bolca bulunması, Klimt' in eserlerinde bolca kullandığı ve imzası niteliğini taşıyan, özellikle de tablolarında altın yaprakları kullandığı  "Altın Çağı" dediğimiz döneminde başvurduğu bir tekniği olduğu birçokları tarafından bilinmektedir. Fakat belki de sanatçımızın burada altın yaldızlarını kullanması, aşkın görkemini bize göstermek istemesinden kaynaklı olabilir.

Bilindiği üzere sanatçının birçok eserinde kullandığı kadın bedeni ve kadın seksiliği bu tablosunda görünmese de kendini bir şekilde hissettiriyor. Bu eserinde kadına yüklediği narinlik ve çekingen duruş onu diğer eserlerindeki kadınlardan ayrı bir yere koyuyor.

Sanatçımız sevgilisine olan aşkı çok usta bir şekilde resme aktararak günümüzde bile bu aşka hayran olmamızı başarmış durumda.

NOTT
Hasan Ali Yücel Klasikleri Sabahattin Eyüboğlu, Erol Güney çevirisini okuduğum kitap tek kelime ile harikaydı. Bunun en büyük nedeni de tabi ki çevirmenler çünkü diğer yayınlara özellikle baktım aynı etkiyi yaratmıyor. Uşak Zahar’ın efendisi Oblomova verdiği cevaplar gerçekten insanı gülmekten kıran bir etkiye sahipti. Kitabın başında çevirmenlerin açıklaması var okumanızı tavsiye ederim 3 dilden yararlanılmış çeviri için ve gerçekten uğraş verildiğini anlıyoruz. Çoğu ülkede tam istenilen etkiyi yaratmamış kitap çünkü çeviren kişiler kitabı pek anlamamışlar.

Kitaptan bahsedecek olursam o dönem bu tarz bir roman yazmak gerçekten cesaret isteyen bir iş çünkü Gonçarov Rus toplumunu eleştiriyor. Kitabı okuduğumuzda ise aslında dünya üzerinde birçok Oblomovlar olduğunu görüyoruz hatta çevremizde, bu da Oblomovluk diye bir kavramı ortaya çıkartıyor.

Kitapta en çok dikkat çeken karakterlerden biriside yakın arkadaşı Ştoltz kendisi Almandır üstelik ve daha çok batı burjuvasini, disiplini ve çalışkanlığı temsil eder. Ştoltz’un başını kaşıyacak bir vakti yoktur ve zamanı kıymetlidir. Oblomov ise daha çok doğu toplumunu ve tembelliği temsil ettiğini görüyoruz. Çocukluğundan beri uşaklarla, hizmetçilerle büyüyen İlya İlyiç çorabını bile kendisi giymez çünkü giyemez her şeyi uşağı Zahar’dan bekler Zaharsız nefes alamaz. Zahar’da öyle mükemmel bir uşak değil, efendisi gibi o da hiçbir iş yapmaz, bir iş yapmaya kalkar eline yüzüne bulaştırır her şeyi, insanı bir şey istediğine pişman eder. Açıkçası okurken beni en çok güldüren diyaloglar efendisi ile arasında geçenlerdi. Çiftlikteki işlerden, evin işlerinden haberi olmayan bir kimsenin dünyadan haberi olması da beklenemez zaten. Bu gibi kişilerin kandırılmaya ne kadar müsait olduğunu görüyoruz. Ştoltz ise hesabını bilen bir insan olduğu için Oblomov’a çoğu kez yardım etmeye kalkar hatta bayağıda uğraşır. Oblomov’dan bir şeyler koparmaya çalışan insanların en sevmediği ve korktuğu kişi Ştoltz diyebiliriz. Aşık olması bile onu o tembellikten kurtaramaz. Her şeye bir bahanesi var. Dürüst ve oldukça saf bir kimsedir Oblomov, ailesinin zamanında hiçbir işe elini sürdürmediği için rahata alışmıştır.

Kısacası hayatta Oblomov gibi birçok kimse hala mevcut ve olmaya da devam edecek bu tarz kimseler… Bir şeyleri ertelemeye, hiçbir işin sonunu getirmemeye, vazgeçmeye, verdikleri sözlerden caymaya oldukça yatkındır bu kişiler  ve böyle insanları hayata döndürmek için Ştoltz bile olsanız bir faydası yok. Dünya’nın en güzel ve sevecen kadını bile olsanız o kişi kendi dünyasına gömüldüğü sürece yalnız kalmaya mahkum böyle kişiler. Bir anlık heveslerle dünyayı fethedeceğine inansa bile anında sönen bu istekler ile yine tembelliklerine ve hayatın akışına karşı koymadan savrulduklarını görüyoruz. 

GAİA
Blogger tarafından desteklenmektedir.