FANTASTIC BEASTS AND WHERE TO FIND THEM
IMDB : 7.7
YÖNETMEN: DAVID YATES
Harry Potter severlerin soluğu hemen sinemada aldığına eminim. Bende onlardan biriyim.O meşhur başlangıç müziğini artık ne zaman duyarız kim bilir derken karşımızda Fantastik Canavarlar. Başroldeki Eddie Redmayne zaten çok beğendiğim bir oyuncuydu ve başrol için gayet uygun olmuş. Yarı utangaç yarı beceriksiz halleri ile Newt karakterini oldukça iyi canlandırmış. “Her Şeyin Teorisi” filmindeki performası ile Oscar alan bir oyuncu kendisi…

Yan karakter gibi bir anda karşımıza çıkan Jacop Kowalski ilerleyen dakikalardan eğlenceli ve vazgeçilmez bir kimliğe büründü desem yeri var. Harry Potter dünyasından 70 yıl öncesini anlatan hikâyede o atmosfer değil de daha çok fantastik bir İngiliz filmi havası vardı. İzlerken sıkılmadım, ilk yarı daha çok karakterleri ve canavarları tanıtma üzerineydi denebilir. Çok sevdiğim bir diğer oyuncu da Ezra Miller, Credence karakterini canlandıran oyuncu gayet iyiydi fakat Ezra’yı daha çok psikopat rollerde görmeyi seçerim. Mesela “Kevin Hakkında Konuşmalıyız ” filmindeki tavırları, mimikleri, davranışları ile resmen kendisine hayran kalmıştım. Filmde ise üvey annesi tarafından şiddete uğrayan ezilmiş bir çocuk görüyoruz yine pekte normal bir kişi denemezdi. Bir diğer karakter ise Colin Farrel, birçok filmini izledim ama nedense büyücü olması falan hani tabi ki güzel oynadı ama belki de rolü yüzünden seçilmiş olabilir.
Hollywood filmlerinin çok fazla subliminal mesajlar verdiğini biliyoruz alt metine bakarsak eğer filmde dikkat çeken en büyük unsur; Bayan Başkan kavramı oldu. Sürekli bu hitap kelimesinin kullanılması açıkçası dikkatimi çekti. Filmin New York’ ta geçmesi hem Amerikan Büyü Bakanlığını Hem de İngiliz Büyü Bakanlığını harekete geçirir. Bu sene gerçekleşen Amerika başkanlık seçimlerini biliyoruz. Açıkçası tüm medya, ünlü camiası Hilary’i desteklemişti yapılan anket sonuçlarında bile Hilary Clinton’ın kazanacağı bariz belliydi. Filmde de siyahi bir Amerikan Başkanı görüyoruz. Siyahi ve kadın olması çok manidar açıkçası eşarbın arasından görünen sarı saçlar… Obama da Hilary Clinton’ı desteklediğini açıkça belli etmişti. Zaten başkanlığa gelebilseydi Obamanın izinden gideceği konuşuluyordu.
Credence’ i kendi çıkarları uğruna kullanmak isteyen Percival Graves ise işine yaramadığı anladığı anda çocuktan vazgeçmesi sonra sırf tehdit oluşturuyor diye ne olduğuna bakılmaksızın kendilerinden değil diye gözlerini kırpmadan yok edilen birini görüyoruz. Amerika’ya eleştirel bir bakış, çevreye uyum sağlayamayan onunla uğraşmak istemeyenler çözümü yok etmekte buluyor. Bu daha çok mültecileri andırıyor hiçbir ortama uyum sağlayamayan bir yapılanma vardı ismini hatırlayamadım ama filmi izleyenler ne demek istediğimi anlamışlardır. Filmin asıl sürprizi ise Johnny Depp’ i karşımızda görmek oldu. Açıkçası o birkaç saniyelik diyaloğu bile oldukça renkli bir karakter çiziyordu zaten…


Sonuç olarak umarım hoşunuza giden bir yazı olmuştur. İyi seyirler.
GAİA
BRİEF EİNER UNBAKANNTEN

“SANA, ASLA BENİ TANIMAMIŞ OLAN SANA.”


Bu eserden sadece kitap diye bile bahsetmek az geliyor bana. Çok iyi gerçekten çok anlamlı, çok derin.  Hani şu klişe lafımız “ empati kurabilir misin biraz!” vardır ya işte bu eser bu lafı demeden okuyucusuna empati yaptıran bir eser. “O öyle olmaz böyle olur!” der gibi. Platonik olan saplantı gibi gözükse de aslında saf ve temiz olan gerçek sevgiyi anlatıyor daha doğrusu iliklerinize kadar yaşatıyor. Sanki o duygular benimmiş hissine kapılıyorsunuz sanki ben yaşamışım gibi.. Bu kadar his karşıya direkt ve yalın doğru bir şekilde nasıl verilebilir? Bazı eserler vardır -aşk temalı- romanın kahramanına acırsınız, üzülürsünüz. Bu eserde bu olmuyor. Sizi öyle bir çekiyor ki içine nefesinizi tutarak okuyorsunuz ve o anda bitiyor kitap. Bir, iki
saatlik dünyadan kopuş ve platonik aşk evreninde keşif.

Eseri almaya karar verdiğimde bu kadar etkili olacağı aklıma gelmemişti. Aldım ve en fazla iki saat sürmüştür, hemen bitti. Bitirdiğimde hala etkisindeyken yavaş yavaş ayaklarım yere bastı.  O kadar doğru bir anlatım var ki eserde, işte bu gerçek aşk diyorsunuz. Çünkü evet fark edilmeyi bekleyen bir kadın var ama sevdiği adama sırf sorumluluk yüklememek adına ve onu kaybetmemek adına tek kelime etmeden ve onu suçlamadan seven, ömrünü bu sevgiye adayan bir kadın. Günümüz ilişkilerinde hatta bu zamana kadar kimse bu kadar doğru sevememiştir bence. “Her şey karşılıklı dünyası”nda yaşarken “sen üzülme ben üzülürüm” duygularını bu derece beslemek mümkün değil maalesef. Bu eseri okurken bir tek bu düşünce beni yaraladı ve üzdü.

Eseri çözümlerken sadece kadın kahramanımız gözünden yorumlar yapabiliyorum. Erkek kahramanımız sadece aşık olunan genç ,yakışıklı, yazar ve sorumluluk almayan, gece hayatı olan bir kişilik. Tek bildiğimiz bu. Buradan da iyi veya kötü çıkarımlarda bulunmak mümkün ama onun da iç hayatını bilmediğimiz için ne kadar doğru olur?


Böylesine derin duyguların bir kadın gözünden, hissiyatından, kalbinden yazabilen yazarımızın erkek olması ise sözün bittiği yer. Daha hemcinsler birbirlerini anlamakta bu kadar iyi değilken bir erkeğin bu kadar başarılı psikolojik anlatımı olması gerçekten şaşırtıcı. Çok büyük bir başarı… 

FERONİA
Kitap ıssız bir adaya düşen uçağın enkazından sağ salim kurtulan çocukların yaşamını konu ediniyor. Uçakta sadece çocukların olması kitabın en dikkat çeken unsurlarındandır. Dünya bir savaştadır ve uçakta düşürülmüştür, fakat gerçekte uçağın düşürülüp orada olduğunu bilen var mı kitap boyunca bunu merak ederiz.
Kitap bir nevi alegori örneği,  Ralph bulduğu deniz kabuğundan ses çıkartması ile etrafta bulunan çocukların sese gelmesini sağlar. Deniz kabuğunun oldukça gösterişli olması onu elinde bulunduran kişiye bir üstünlük sağlaması çocukların deniz kabuğuna hayranlıkla bakması ve koşulsuz Ralph’i şef ilan etmeleri deniz kabuğunu din ile ilişkilendirmeme neden oldu. Ralph kişilik özellikleri de göz önüne alınırsa doğal bir liderdir. Sesi duyan ve ortaya çıkan bir diğer grupta siyah uzun kıyafetler içerisindeki çocuklardır. Bunların yaşları 13 civarında ve kıyafetlerinden dolayı bir gruba ait gibidirler. Grubun en asi karakterli olanı kendisini gösterir ama çokta zararlı durmaz. Kıyafetlerin tek tip olması zaten diğerlerinden belirgin bir şekilde ayrılmalarını sağlar.

Her şey çok güzel başlar ada tam bir cennettir fakat bazı sorunlar vardır. Bunun için herkes bir aradayken lider seçilmesine karar verilir. Doğal olarak Ralph kendisini öne atar fakat buna karşı gelen kişi Jack kendisin lider olmasının daha doğru olduğunu söyler. Jack’te doğal bir liderdir fakat Ralph daha insaflı olması açısından ondan ayrılır. Jack daha asi bir lider olarak karşımıza çıkar isteklerini gerçekleştirmek uğruna gözünü karartan ve tehlikeye atılmaktan çekinmeyen bir kişidir.

Kitapta bahsedilmesi gereken üç ana karakter var aslında; bunlardan ilki yani Ralph ilk olarak kendilerine kalacak yer yapmaları gerektiğini öne sürer. Adadan kurtulabilmeleri için de sürekli yanacak bir ateş olmalıdır ve bu görevi üstlenecek kişilerin olması gerektiğini çocuklara söyler.

Liderin Ralph olmasına içten içe bozulan Jack yine de çok ses etmez ve avcıların olması gerektiğini söyler. Yemek oldukça önemli bir konudur ada da, Jack ile ava çıkan bir takım kurulur. Her şey olması gerektiği gibi ilerler. Tabi ilk av günü Jack’in bıçağı çekip domuzu öldürürken tereddüt etmesi ve kendisinin küçük duruma düşmesi onu iyice hırslandırır. Kafaya taktığı tek şey öldürme hırsıdır. Gözü dönen Jack bir süre sonra ilk avını ele geçirir ve bunun galibiyeti olarak domuzun kafasını bir kazığa geçirir. Aslında bir nevi savaş ilan etmiştir. Ava çıktıkları grup o gün ateşin başında görevli olması gerekirken avlanmaya gittikleri için ateş sönmüş ve onları kurtaracak olan gemi de geçip gitmiştir.

Olayların çığırından çıktığı anlar burada kendini gösterir. İnsanlar gerçekten kötü mü doğar. Otorite figürü kendini nasıl gösterir. Yönetim anlayışı nasıl ortaya çıkmıştır. Hikâyenin başlarında gayet mutlu, eğlenen çocuklar nasıl oldu da bir anda bu kadar kötü oldular. Hikâyede dikkat çeken Domuzcuk aslına bakılırsa en mantıklı olan kişidir. Ralph bazen ne yapacağını bilmediği anlarda bile o soğukkanlılığını korur ama kimse Domuzcuğu dinlemez. Dış görünüşü yüzünden sürekli dışlanan karakter daha en başta olayın korkunç bir durum olduğunu bir düzen olması gerektiğini savunurken de kimse dinlememiştir. Jack ise aslında başlarda kararlara gayet uyarken ilk cinayeti ile iyice kötü bir kimseye dönüşür ve isyan ederek kendini lider ilan eder. Çocukları kendi tarafına çeker içindeki vahşiyi ortaya çıkartmak için her yerini simsiyah boyar insanlığını gizlemesi ve her istediğini yapabilme özgürlüğünü elde eder. Cennet gibi bir ada ateşin kontrol edilemeyişi ile kül olması…

Çocuklar üzerinden anlatılan roman aslından yetişkinleri eleştirmesi ve bazı şeyleri sorgulatması açısından oldukça güzel ele alınmış. Daha detaylı bilgi için kitabı okumanızı tercih ederim. İş Bankası Yayınevinin baskısında kitabın sonunda çok daha geniş bir şekilde kitabın incelemesinin olduğunu da görüyoruz o yorumda oldukça hoşuma gitmişti.
GAİA
          


Pablo PICASSO - 1937
"Bu resmi siz mi yaptınız?" "Hayır, siz yaptınız!"


Pablo Picasso' nun en önemli eserlerinden biri olan Guernica Tablosu' nun bir sergisi sırasında alman bir subayla yaptığı bu kısa ama büyük anlamlar taşıyan diyalog, sanatçının savaşa olan bakış açısını eseri kadar iyi bir şekilde dile getirmiş. Söz konusu olan kasaba ile aynı adı taşıyan ve onların acılarını Picasso' ya has bir dille anlatan "Guernica", üç çeyrek asırdan uzun bir süredir sanat camiasının savaş karşıtı sembollerinden biri olmuş ve en politik resim olarak tarihte yer edinmiştir.

 Picasso, Nazi almanyasının sırf denemek amacı ile yirmi sekiz bombardıman uçağına bombalattığı ispanyol Guernica Kasabası' nda yaşanan yıkımı, acıyı anlatmış ve savaşa karşı bakış açısını resmetmiştir. Anıtsal tablo niteliği taşıyan eserin boyutu oldukça büyük. Eni 7.76 cm, boyu ise 3.49 cm dir. Tablo yapım aşamasındayken, oluşturulan örneklerinin renkli olmasına karşın Picasso tablonun son halinde savaşın cansızlığını ve kasvetini vurgulamak için siyah ve beyaz tonlarını kullanmıştır.

   Eserimizi incelersek; Tabloda tüm anlatılmak istenenin oda görünümü olan bir mekanda gerçekleştiğini görürüz. Bu oda bize Guvernica kasabasından bir kesit olarak sunulmakta ve odadaki siyah tonun ağır basması bize savaş ortamının kasvetini anlatmaktadır. Tablonun geneline bakarsak bir kaos hakimiyeti söz konusu ve tüm figürlerde tablodaki en belirgin beyazlık olan ve kapı olduğu tahmin edilen sağ tarafa yönelim, bir kaçış ve uzaklaşma isteği görülmektedir. Eserde birçok imgeleme mevcut fakat hiçbirinin anlamı tam olarak netlik kazanmamıştır. Bu konu Picasso' ya sorulduğunda soruyu cevaplandırmamış ve kişilerin bakış açısının resme anlam kattığını söylemiştir. Bu yüzden resimdeki imgelemeler hakkında birçok uzman görüşüne rastlayabilirsiniz. Tablodaki ayrıntıları tek tek inceleyecek olursak, en belirgin iki imge olan boğa ve at, Picasso tarafından sıkça kullanılan figürler olduğu için üzerinde kesin bir yoruma varılamamış olmasına karşın en  yaygın kanı İspanya’ yı ve ispanyol halkını temsil ettiğine dairdir.

     Tablonun en solunda olan kuyruğu yanan bir boğa ve boğanın altında, kucağında duruşundan ölü olduğunu anladığımız bir çocuğu tutan kadın figürü görüyoruz. İspanya için önemli bir figür olan boğa burada bir nevi, dönemin yönetimi olan Franco hükumetini temsil etmektedir. Kadının kucağındaki çocuk ölü ve kadın çaresizce boğaya bakmakta, yakarmaktadır. Picasso bu  kadın figürü ile çaresiz  ve hükumetten yardım bekleyen halkı, kucağındaki ölü çocuk ile ise savaşın sebep olduğu binlerce gencin ve taze yaşamın yitişini  tasvir etmiştir. Dikkatlice bakılırsa görülecektir ki kadın ve at figürlerinin dilleri hançer gibi sivri bir görünüme sahiptir. Bu ise acı çığlıkların ve yakarışların resme dökülmüş halidir.



Diğer önemli figür olan at, tuvalin tam ortasında bulunmakta ve tıpkı kadın figürü gibi acı çığlıklar atarak yere yığılmaktadır. Atın gövdesine bir mızrak saplıdır ve ayakları altında gövdesi parçalara ayrılmış uzanmakta olan bir asker figürü resmedilmiştir. Bu askerin bir elinde bir kılıç ve bu kılıcın üzerinde bir çiçek, diğer elinin avucunun içinde ise çizikler bulunmaktadır. İspanyollar için diğer önemli figür olan at ispanyol halkını, vücuduna saplanmış mızrak ise  bu halkın kaba kuvvet karşısında yenilişini ve teslimiyetini temsil ediyor. At üzerindeki desenin gazete kağıdına benzemesinin sebebinin, Picasso'nun Guernica haberini  gazeteden  öğrenmiş olması olduğuna dair görüşler de mevcut. Parçalanmış askerin elindeki üzerinde çiçek biten kırılmış kılıç ise umudun sönüşünü ve yenilgiyi anlatıyor. Askerin diğer elindeki  çiziklerin işçi sınıfını temsil ettiğine dair yapılan yorumların yanı sıra bu işareti stigma* ile özleştiren uzman görüşleri de bulunmaktadır. Boğa ile at arasında ağlayan bir güvercin figürü görüyoruz. Picasso bu güvercini ağlatarak yok olan barış ortamını bize imgelemiş.

 Atın tam üstünde odadaki tüm figürleri aydınlatmakta olan göz şeklinde  bir lamba bulunmaktadır. Bu lamba kimi uzman görüşüne göre sorgu odalarındaki her mimiğinizi ve ayrıntınızı belli eden çıplak  ışık ile aynı anlamı taşıdığını ve  yaşanan acının tüm çıplaklığıyla Picasso' nun gözünden nasıl  görüldüğünü imgeliyor. Bir başka yoruma göre de tanrıyı ve onun herşeyi gördüğünü ima ediyor. 
       
Sağ tarafta  pencereden içeri ani ve hızlı bir şekilde merkeze yönelmekte olan ve elinde gaz lambası tutan, korku dolu gözlerle etrafa bakınan bir kadın figürü  görürsünüz. Bu kadın figürünün elindeki lamba ise herşeye rağmen umudun var olduğuna dair bir temsil. Hemen bu figürün altında gözlerini boş bir şekilde gaz lambasına dikmiş, duruşundan da anladığımız kadarıyla yaralı olan ve sürünerek bu lambayı izleyen  başka bir kadın figürü daha göze çarpıyor. Sanki bu kadın bizlere halkın durumuna rağmen birşeyleri umut ettiğini ve bu umudun peşinden gittiğini anlatıyor.
         
En sağda ise alevlerle sarılmış, yanan bir erkek figürü bulunmaktadır. Alevler tablonun genelinde olduğu için savaşın ardında bıraktığı yıkımı , çaresizliği ve ölümün getirdiği ıstırabı anlatıyor. Bu adamın bir elinin uçak şeklinde olması ise Picasso tarafından bombardıman uçaklarına yapılan bir göndermedir.
        



Guernica  tüm bu imgelemelere ve karmaşık yapısına rağmen ilk bakışta bile insanlarda istenilen etkiyi yaratabilen ve kübizmin en önemli örneklerinden  olan bir eserdir. Yıllar geçmesine rağmen etkisini kaybetmeyen eser, savaşlar yok olup unutulmadığı sürece de etkisini kaybetmeyecektir. Savaşın acısını bu denli somutlaştırarak bize sunmayı başarabilen Pablo Picasso’ nun da ne kadar değerli bir sanatçı olduğunu bir kez daha görmüş oluyoruz.

Stigma: Çoğulu Stigmata, yunanca kökenli bir sözcüktür. İşaret, damgalama ve iz gibi anlamlar taşır. Dini anlamda İsa' nın çarmıha gerilişi sırasında bedeninde oluşan izlere verilen addır.
İsa' nın katlandığı çile bağlamında stigmata hiçbir fiziki sebebi olmaksızın bedende belirgin olarak ya da görülmeyen acı duyusu şeklinde İsa' nın yara izlerinin insanlarda (ayaklarda, ellerde ve böğründe) ortaya çıkmasıdır. 

NOTT


Blogger tarafından desteklenmektedir.