MUHTEŞEM GATSBY

THE GREAT GATSBY 2013



1925 tarihli, ABD’li Francis Scott Key Fitzgerald’ın kaleme aldığı ve Amerikan romanlarının en iyilerinden kabul edilen eserdir. Eser sırasıyla 1926(sessiz film), 1949, 1974, 2000( Tv filmi) ve 2013 yıllarında farklı yönetmenler tarafından beyaz perdeye aktarılmıştır. 

Ben daha önce kitabı okumadım, Baz LUHRMANN’ın 2013 yılında çektiği filmi izledim ve yorumlarımı bu film üzerinden yapacağım.

Film tam anlamıyla görsel bir şölendi benim için. Kullanılan kostümler, takılar, arabalar, mekanlar çok iyi bir şekilde seçilmiş ve kullanılmış. Bütün bunlarla kullanılan müzikler de her şeyin tam bir şekilde harmanlanmasına vesile olmuş. Baz LUHRMANN’ı Moulin Rouge filmiyle tanıyorum, o filmde de kullanılan objelere dayanarak zaten bu tarz görselliği olan bir film bekliyordum.

Kitabın ele aldığı konusundan, daha önce okumamış ve/veya filmi izlememiş olan okuyucularımız için genel olarak bahsedeceğim. Kitap 1920’lerin ekonomik durumu ve 1. Dünya savaşı sonrası iyileşen Amerika ekonomisini konu almaktadır.  “Çılgın Yirmiler” olarak adlandırılan 10 yıllık bir dönem kaleme alınmış. “Caz Devri” olarak da tanımlanır. Bu dönemin belirgin özelliği, zengin kesimin yaşantıları, gelir durumuna ve servetin kazanılmış durumuna göre halkın sınıflandırılması, zevk ve şaşaya düşkünlük. Eserimizde de bu metaforlar partiler, kutlamalar, davetler, lüks arabalar, sürekli tüketilen içkiler, caz müziği olarak karşımıza çıkmaktadır.


”Amerikan Rüyası” diye tabir edilen eşitlik, adalet, dürüstlük gibi kavramlarının yozlaştırıldığı ve maddi zenginliğin getirdiği yüksek refah düzeninin oluşturulduğu, gösterişli döneme geçilmiştir. Yazarımız, dönemin zamanına hakim olması nedeniyle, Amerikan Rüyasına -yozlaşmış- karşı tepki olarak, aşk teması altında dönemi ve dönemin absürtlüğün eleştirmiştir eserinde. Kullandığı sembollerle ile de okuyucusuna bu fikri empoze etmektedir.

Kitabı okumadığım için, kitap ile film birbiriyle uyuşuyor mu diye küçük bir araştırma yaptım. Yapılan yorumlara göre Luhrmann hiçbir değişikliğe gitmemiş. Kelimeleri, anlatım tarzını filme başarılı bir şekilde aktarmış. Tabii kitabın verdiği o etki, cümleler de ki ahenk, okumayla daha çok içimize işler. Ama filmi ilk izlediğinizde de, film sizi içine almakta zorlanmıyor. Zaten renkler, daha öncede dediğim gibi kullanılan objeler o kadar göz alıcı ki müzik ve oyuncularda bu ahenge katıldığında dolu dolu bir 142 dakika geçiriyorsunuz.
 
Ana karakterlerimiz: Jay Gatsby; aşkı uğruna verdiği mücadelede yasadışı işler ile kazandığı servetinin altında gözlerinin hırs ve zenginliğe bürümesi nedeniyle hedefinden şaşan esrarengiz milyonerimizdir. Daisy Buchanan; esrarengiz milyonerimizin saplantılı aşkı, Nick’in kuzeni, Tom Buchanan ‘ın eşidir. Nick Carraway hikâyemizin anlatıcısı, Dasiy’nin kuzeni ve Gatsby’nin komşusudur.


Kitap da yer alan bazı belirleyici semboller var. Bunlar dönemi betimleyen, altında sınıfsal farklılık yatan, doğal zenginler ve yapay zenginler( sonradan) ayarımı yapılan, kişilerin bu duruma göre West Egg ya da East Egg’ li olarak belirtilen tanımlamalar mevcut. Gatsby’nin West Egg’deki tam yalısının karşısında olan, East Egg’de ki Daisy’nin yalısında sürekli yanan yeşil ışık Gatsby’nin hayalini simgeler ve bu da genel olarak Amerikan Rüyası ile bağdaştırılmaktadır.


Romanda yer alan ve filme de yansıtılan bir mekan olan Valley Of Ashey, çöplüğü andıran, alt sınıf kesiminin burada tren raylarının onarımı gibi işlerde çalıştığı bir yer ve ister zengin, soylu olsun ister sonradan zengin olsun ister fakir çalışan herkesin yolları buradan geçmektedir. Burda dikkatleri çeken Dr. T. J. Eckleburg'in gözleri tabelası aracılığıyla, “Görmeyen mavi gözlerle manzarayı seyreden kör adam” tasviriyle iğneleyici bir gönderme yapılmıştır. Bu semboller dikkat çekici ve okuyucusunun, izleyicisinin fark ettiği, bildiği ayrıntılar. 




Eser üzerine düşünüldüğünde, her açıdan gönderme yaptığının farkına varabilirsiniz. Ekonomik, siyasal, psikolojik, sosyolojik, kültürel… Zaten aşk-dram konusu altında bir eleştiri romanı olduğunu biliyoruz ama sadece aşk romanı-eleştiri tarzında bakmamak lazım. Böylesine derin bir anlatımı olan eserden yargılarımız, çıkarımlarımız mutlaka ki oluşur.

Gerçekten güzel bir film. Hem konu bakımından hem de beyaz perdeye ustalıkla aktarılması açısından başarılı bir eserdir. Burada yazarımız kadar yönetmenimizin de başarısı alkışlanmaya değer. Eğer izlemediyseniz ve büyülenmek istiyorsanız film tavsiyesi olarak size sunabilirim.

Şimdiden iyi seyirler dilerim…





FERONİA


Bunları da Beğenebilirsiniz

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.