YAŞAM BİLGELİĞİ ÜZERİNE AFORİZMALAR/ ARTHUR SCHOPENHAUER

ÖZGÜN ADI: Aphorismen Zur Lebensweisheit, 1851

Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar; Nietzsche’nin akıl hocası, batı felsefesinin Alman filozofu, pesimistlerin şahı(!) Arthurcum Schopenhauer’ın ta 1851 yılında kaleme aldığı, o yıllardan bugünlere sayısız eseri, yazını, fikri geride bırakıp buralara gelmiş… Sene 2015’in kasım ayını gösterirken masamdaki yerini almış, az sonra kitaplığıma iliştirilecek olan “nadide” bir eseridir.
Ezberlediğimiz “güncelliğini hala koruyan “ cümlesi var ya, hah tam da bu kitap için söylenmiş! Yani diyorum ki: Bir eser ancak bu kadar güncel kalabilirdi.
Şu an elimde İş Bankası Kültür Yayınlarından çıkmış bir basımı mevcut. Çeviri kitap alırken yayın evleri ve çevirmenlerine daha bir özen gösteririm. Bu yüzden diyebilirim ki İş Bankası Kültür Yayınları çeviriyi Mustafa Tüzel’e emanet etmekle doğru bir karar vermiş. Eserin diğer felsefi yapıtlar gibi ağır bir havası yok. Kolay okunabilir ve anlaşılabilir bir eser. Tabi ki yine de roman okur gibi okumanızı tavsiye etmem. Sindire sindire ve üzerinde düşünülerek okunması gereken bir eser olduğu kanaatindeyim. Başka türlüsünün esere ve de yazarına haksızlık olacağını düşünüyorum.
Gelelim bu eser “ne anlatır?” kısmına...

“ Kolay şey değildir mutluluk, kendimizde bulmak zor, başka yerde bulmak imkansızdır.”

Eserin girişinde yer alan bu pasaj, eserin konusu ile ilgili olarak bize bir nüans sağlıyor kanımca. Schopenhauer, eserinde yaşam bilgeliği kavramını mutlu bir varoluşun sürdürülmesi olarak ele alır. ”Yaşam bilgeliği kavramını burada bütünüyle içkin anlamda, yani yaşamı olabildiğince rahat ve mutlu bir biçimde sürdürme sanatı anlamında alıyorum, ki bu sanatın kılavuzu mutluluk öğretisi olarak da adlandırılabilir; Buna göre bu kavram mutlu bir varoluşun yolunun gösterilmesi olurdu.”
Arthurcum Schopenhauer, yapıtının ana eksenini belirledikten sonra bir sonraki adım olarak; Aristoteles’in Nikomakhos’a Etik eserindeki insan yaşamındaki mülkleri üç sınıfa ayırmasından yola çıkarak insanların yazgılarındaki farkları- mutluluk öğretisini yani- üç temele ayırarak inceliyor. Bunlar:
1. Bir kimsenin ne olduğu, en geniş anlamda ‘kişiliği’.
2. Bir kimsenin neye sahip olduğu, her anlamda malı ve mülkü.
3. Bir kimsenin neyi temsil ettiği, başkalarının düşüncesinde ne olduğu, başkalarınca nasıl tasarlandığı anlaşılır. Buna göre bu temsil başkalarının onun hakkındaki görüşlerinden oluşur ve saygınlık, rütbe ve şan olarak ayrılır.
İşte bu üç maddede yer alan ayrımlar, biz fani ruhların yaşamındaki mutluluğu ve mutsuzluğu, bilumum tüm duygu bunalımlarımızı etkiliyor- imiş büyük filozofa göre. Ona hak vermemek elde değil, okurken birçok kez durup durup doğru çok doğru söylüyor derken bulmuştum kendimi. 
Schopenhauer eserini bu üç temellendirmeyi açımlayarak devam ettiriyor. Kısaca diyor ki; Bir kimsenin ne olduğu, kendinde( kendi içinde, benliğinde) neye sahip olduğu, mutluluğu ve mutsuzluğu açısından diğer iki maddeye yer bırakmayacak şekilde önemlidir. Bunu da zaman zaman facebook iletilerimizin içeriğini süsleyen o meşhur cümlesiyle ifade ediyor. “ Tüm sınıfsal ya da kökensel üstünlükler hatta asalet, zenginlik vb.; sahici kişisel üstünlükler karşısında, büyük bir zihin ya da büyük bir yürek karşısında, gerçek krallar karşısındaki rol icabı krallar gibidirler.”

Neye sahip olduğunuz ve neyi temsil ettiğiniz ‘ne olduğunuzdan’ asla daha önemli değildir. Neye sahip olduğun; iyi bir aile, güzel bir iş, kariyer, iyi dostlar, iyi bir gelir, mal-mülk bütün bunlar hayatında önemli bir yer kaplar. Fakat kötümser bir karaktere sahipsen, sıradanlığın güzelliğinin farkında değilsen, anlık heyecanlar peşinde kısa süreli hazlar peşinde vakit harcıyorsan, hırslarına ve öfkene yenik düşüyorsan eğer, mutluluk yine senden uzakta olacaktır. Neyi temsil ettiğine gelince, bu tamamen dış dünyanın seninle ilgili izlenimlerini içerir. Bu ‘ başkasının kafasındaki sen’sindir. O yüzden başkalarının bilinçlerindeki temsiline bakmamalı, bunun için üstün bir çabaya girmemelisin. Çünkü “ herkes bir başkasında, kendisi olabildiği kadarını görür.” Onu ancak kendi zekası, anlayışı el verdiği ölçüde kavrayabilir ve anlayabilir. İşte böyle açıklıyor yaşam bilgeliğini Schopenhauer.

İnsanın başkalarının görüşündeki değeri, bütünüyle orantısız ve mantıkdışıdır; Bu yüzden Hobbes bunu gerçi çok sert ama belki de doğru bir biçimde dile getirmişti: Zihnin tüm neşesi, tüm canlılık, insanın onunla kendisini kıyaslayarak yüksek görebileceği bir kimsenin varlığına dayanır.

Schopenhauer eserinin son kısmı olan ‘öğütler ve özdeyişlerde’ kibir, gurur, onur- şövalye onuru- burjuva onuru gibi kavramları açıklayıp, aralarındaki farklara değinerek; İnsanın sahteliğini ve maskesini takınan bireyin hep bir başkasına ‘oynayan’ olduğunu yüzümüze vurmuştur, diye düşünüyorum. Gurur sessizdir, içten gelir ve kendine dolaysızca bir saygının göstergesidir, diyen Schopenhauer; Gururu ‘suskun’ olarak nitelerken kibir olgusunu gururun zıttı olarak, dışarıdan saygı görme isteği olarak ele alır ve onu ‘geveze’ olarak niteler.


Ne olduğumuzdan çok neyi temsil ettiğimizi, neye sahip olduğumuzu önemsediğimiz şu yüzyılda bu eser bize, önemli olanın ‘ne olduğumuz’ olduğunu hatırlatıyor. Başkalarının bilincinde değil, kendi bilincimizde ne olduğumuz aslolandır, diyor Schopenhauer. Fakat bizler başkalarının bilincindeki ‘benle’ o kadar meşgulüz ki; Bu yüzden instagrama en güzel fotoğrafı atma yarışları, bu yüzden andan çok o anın sahnelenmesinin önemi belki de, Sanallıkta bir gerçekliği arayışımız bu nedenledir belki, bilemiyorum.


Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar, Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi, Çeviren: Mustafa Tüzel, Türkiye İş Bankası Yayınları, İst. 2005.


MOMOS


Bunları da Beğenebilirsiniz

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.