DE PROFUNDIS / OSCAR WILDE

"Wilde sohbet etmezdi; anlatırdı… Asla fazlasını göstermezdi. Karşısındakine heveslendiği kadarını verirdi; ondan bir şey bekleyenler, bir şey bulamazdı ya da ancak hafif bir köpük düşerdi paylarına… Onu tanımış olduğunu sananlardan birçoğu, yalnızca eğlendirici yanını tanırdı…" ANDRE GIDE

Can yayınevinden çıkmış olan De Profundis aslı eser Wilde’ ın Reading Hapishanesinde yazdığı mektuptur. Mektubun asıl can alıcı kısmı ise kime yazdığı Bosie takma adı ile aşığı Alfred Douglas’a yazılmış bir mektuptur. Mektup sahibinin eline ise Wilde öldükten sonra geçer ne yazık ki…

Uzun süredir okumayı beklediğim eser, sonunda rahat bir zaman buldum ve okudum. Açıkçası 2 gün gibi bir süre zarfında bitirdim.

Yazarı merak edenler için hakkında biraz daha fazla bilgi bulabilecekleri bir eser. Özelliklede önsözü Wilde’ ı tanıyan arkadaşı tarafından ele alınmış. Eserde hem kırgınlıklarından, kendisine karşı yapılmış olan haksız suçlamadan hem de yapmak istediklerini ele almış üstelik o durumdayken bile hala ders vermeye çalışması ve bazı şeyleri düzeltme çabası oldukça dikkatimi çekti. Başlarda o kadar sitemkâr başlayan mektup daha sonra ideallerine, açıklamalara dönüyor sonlara doğru sakinleşiyor. Tabi ki sinirlendiğim asıl kişi Bosie oldu. Wilde’ dan yaşça küçük olan bu kişi ailesi toplumda tanınmış bir kişi olması ve Wilde ile aralarında çıkan dedikoduların ana kaynağı ve tüm bunların asıl nedeni… Bosie yani Alfred babasından nefret etmesinden dolayı sürekli Oscar ile olan bağını kullanarak babasını çileden çıkartma çabası ve gözünün hiçbir şey görmediği nefret dolu bir çocuk. Lükse sefaya da bir o kadar düşkün bir kimse fakat bu harcamaları her zaman Wilde’ın hesabından yapması ve her zaman ona nefret dolu mektuplar göndermesi sonra ağlayarak kapısına gelmesi ve her defasında Wilde’ın onu affetmesi… akla ilk gelen soru neden? Tüm bu olanlara rağmen neden affetti? Defalarca Bosie’den kaçmasına rağmen kıtaları aşıp bir şekilde Wilde’a ulaşan onu bulduğunda ise yine kısa süre sonra öfke krizlerine giren ağır hakaretlerine rağmen her defasında affedilen bu çocuğu bu kadar özel yapan neydi? Babasına olan nefretinden dolayı gözü hiçbir şey görmeyen bu çocuğun Wilde’ı da bu aile meselesinin tam ortasına ateşe atması ve onu kışkırtması ile hapsi boylayan kişinin Wilde olması…

Bir kısımda Wilde; “yaşarken böyle bir konuma gelen çok az kişi var genellikle bu çok daha sonra tarihçiler tarafından ortaya çıkarılır. Benim için durum farklıydı. Ben konumumu hissettim” Wilde döneminde o kadar ünlüydü ki adını duymayan yoktu. Amerika’dan özel davetler alırdı. Oyunları her zaman ilgi toplardı. Fakat hayatına giren Bosie yüzünden hiçbir işine odaklanamadı çünkü her dakika dibinden ayrılmayan bu çocuk laftan anlamaz ve yüzsüz bir kimseydi. Gece hayatı düşkünlüğü, yemek ve içkilere bir ton para dökmesi ilk önce iflasına neden oldu sonra da toplumdan dışlanmasına…

“Tahtından indiğinde o kadar da ilginç değilsin” diyebilecek kadar yüzsüzdü. Kendisi de bir edebiyatçı olan Alfred Dougles ya da öyle olduğunu iddia eden diyelim. Her zaman Wilde’dan yararlanmıştır. Onun fikirlerine ihtiyaç duyan fakat asla eleştiriye gelemeyen bir kimse, Wilde’ın fikirlerini kendisininmiş gibi kullandığını ise ‘Oscar nasıl Wilde oldu?’ adlı eserde okumuştum. Zaten eseri okuduğunuzda kendisine özel gönderilen mektupları bile utanmazca dergilerde yayımlanmasına izin veren bir kimse Wilde’a bir tane bile mektup yazmazken dergilere gönderdiği şiirlerini ithaf ettiği kişinin Wilde olması isminden yararlanmak değil mi?

“Bana niçin yazmadın? Korkaklık mıydı? Aldırışsızlık mı? Neydi? Sana öfkelenmiş ve bu öfkemi belirtmiş olmam,yazmamanı değil, aksine yazmanı gerektirirdi…iki insan arasındaki en önemsiz bağ olan görev duygusu bile yazmanı gerektirirdi” fakat hapishanede geçirdiği iki yıl boyunca ondan hiç mektup almadı. Haberlerini yakın arkadaşlarından aldı. Wilde umurunda değildi o gününü gün etmeye devam etti. Alfred o kadar kötü bir kişiliğe sahipti ki Wilde’ın arkadaşlarını bile hakaret dolu mektuplarla rahatsız ederdi. Bu kadar nefret edecek ne vardı. Hiçbir şekilde mektup yazmamasına rağmen cenazesinde en çok ağlayan kişi olduğu söyleniyor.

“Kötülüklerin en büyüğü sığlıktır. Anlaşılan her şey doğrudur”  Bosie’nin en büyük kusuru belki de buydu. Sığ bir karakterinin olması sonucu aklında nefretten başka bir düşünce olmadı. Bu kişi ise Wilde’ın en büyük zaafıydı.
Mektupta diğer eserlerine de değiniyor Dorian Gray’in bir bahis sonucu yazılmış olması dikkat çeken detaylardan birisiydi. Açıkçası Dorian Gray’ i tasvir edişini hatırlıyorum da Bosie’ye ne kadar çok benziyor.

1997 yapımı Brian Gilbert'in yönetmenliğini yaptığı "Wilde" filmi ise Alfred ile ilişkisini elen alan bir film bu kitabın üzerine filmi de izleyeceğim üstelik Alfred rolünü inanılmaz benzerliği ile Jude Law oynamış. ilgilenenlere tavsiye ederim.

Sözü edilen Alfred nam-ı diğer Bosie' den bir kare;
Estetizm akımının önde gelen savunucusu olan Wilde'ın neden en büyük zaafının Bosie olduğu belli oluyor gibi...


GAİA


Bunları da Beğenebilirsiniz

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.