PRENSES MONONOKE/ HAYAO MİYAZAKİ



Peşin peşin söyleyeyim bir “anime” kültürü olmayan ve animasyon filmleri izlemekten de gayri ihtiyari uzak duran biriyim. Gerçeklik algımı bozuyor sanırım, izleyemiyorum. Şans verdiğim zamanlar da oluyor, şu sıralar epeyce izledim; bu haftayı kendime” Miyazaki Filmleri” haftası yaptım ve içlerinden konusu ve konuyu işleyişi bakımından “Prenses Mononoke’yi” çok beğendim.

İzlemekten en çok zevk aldığım “Howl’un Yürüyen Şatosu” oldu ve aksiyonunu beğendiğim filmi ise “Castle in the Sky” yine de Prenses Mononoke, konusu ve bunu işleyiş tarzıyla aralarında öne çıkan isim oldu benim için ve düşüncelerimi burada paylaşmak istedim.

Bir kabilenin liderliğini yapan Ashitaka adında bir genç, bir gün ormanda lanetli bir “domuz” ile karşılaşır ve halkını korumak için bu yaratıkla verdiği savaş esnasında yara alır. Kahramanımız aldığı yara ile bir lanete hapsolmuş olur.

Ashitaka yaratığı yok ettikten sonra, hayvanın kalbinden demir bir top, yere düşer ve bu kabilenin kâhini, hayvanı öfkeden yakıp kül edenin, bu demir top olduğunu söyler. Burada yaratık diyorum çünkü aslen bir domuz olan hayvanımız lanetlenmiş ve başka bir şeye dönüşmüştür ve gözü dönmüş bir cani gibi hareket etmektedir ve onun bu hali kalbine saplanmış olan demir topla ilintilidir. Burada güzel olan detay yaratığın ısırığı ile lanetin insana da bulaşması ve onu da tıpkı bir zamanlar domuz olan hayvan gibi öfkeden küle döndürerek, yok edecek olmasıdır fakat Ashitaka yazgısına karşı koymak üzere yola düşer ve arayışına başlar.

 Filmin ilk 15 dakikasında Miyazaki bizlere; teknolojinin doğayı alt etmesinin sonuçlarının, insanı da felakete götüreceğini sembolik bir anlatımla dile getirmiş. Bu kısım dikkate değer ve üzerinde düşünülmesi gereken bir kısım; edimlerimizin sonuçlarını öngörüyor olabilmemiz gerekir ve uygarlığa attığımız her adım doğadan bir kopuşu imgelemektedir ki bu gaddar bir aç gözlülükle doğayı talan edişimizin de aynı zamanda bir hikâyesidir. Miyazaki’nin işaret ettiği şey de işte budur Prenses Mononoke’de ya da benim gördüğüm buydu diyeceğim, beylik bir laf daha etmeden…

Domuzun kalbine saplanan demir top, yeşerdiği doğanın bir parçası ve insanın alet kullanma becerisinin bir sonucudur. Fakat doğa, insanın bu alt edişine kızgındır ve öfkesini boşaltır. Fantastik bir kurguya sahip filmde doğa-teknoloji karşıtlığı bu şekilde işlenmiştir. Doğa ve teknolojinin bu birbirini içermesi ve fakat birbirlerine bu karşıtlığında insan nerededir? Miyazaki’nin sorduğu sorulardan biri buydu sanıyorum. İnsan şüphesiz doğadan teknoloji yaratandır ve onları birbirlerine uyumlaştıracak olan da aslında insandır. Zıtlıkların egemenliğinde insanın dengeleyici bir unsur olması gerekir. Kahramanımız Ashitaka da filmde bu noktadadır: uyumlaştıran.

Ormanın ruhu ve demir kasaba karşı karşıyadır ve kasabalılar daha çok demir üretebilmek ve gelişmek için ormanın ruhunun yok edilmesi gerektiğine inanırlar. Film bu karşıtlık üzerine kurulmuş ve bu izlek üzerinden açımlanmıştır. Son söz olarak Miyazaki; doğa ile savaşta kaybedenin “kazansak” dahi “insan toplumu” olduğunu ve teknolojinin karşısında “doğanın özünün” koruyuculuğunu üstlenen insana da doğanın cömert davranacağını, çok güzel sembolleştirmiştir.


Filmde söylenecek çok söz, yorumlanabilecek, düşünmeye sevk eden birçok olay var. Toplu bir özetini sunmak, benim için mümkün değil çünkü inanılmaz ayrıntılar ile bezeli bir film ve siz okurları lafı uzatıp sıkmak istemem. Ve son olarak diyebilirim ki; son zamanlarda en çok etkilendiğim filmlerden biri oldu. 




MOMOS




Bunları da Beğenebilirsiniz

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.