JEAN JACQUES ROUSSEAU/ İNSANLAR ARASINDAKİ EŞİTSİZLİĞİN KAYNAĞI




İnsanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağı, Rousseau’nun Dijon Akademisi’nde yayınlanan “İnsanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağı nedir ve bu eşitsizlik doğa kanununa mı dayanır?” sorusu üzerine kaleme aldığı bir yapıtı.

Rousseau bu soru üzerine düşünmek için kendini ormanın derinliklerine bırakmış ve fikirlerinin tohumunu burada geliştirmiştir. Bunu da kitabın başındaki J. J. Rousseau hakkında kaleme alınmış bir makaleden öğrendim: Jean Jacques Lecercle’ın Rousseau’nun Hayatı Ve Eserlerini kaleme aldığı kitabından kısaltma olarak elimdeki kitaba eklenmiş bir yazısından.

Kitabın 60 sayfası Rousseau, eserleri ve hayatı hakkında bilgi veriyor. Bu kısımları okumak, kitabın genel çerçevesini anlamak için önemli çünkü Rousseau’nun içinde bulunduğu grup ve dönem hakkında bilgiler içeriyor. Dönemim diğer etkili ve Rousseau’yu etkileyen düşünürleri hakkında genel bilgiler de mevcut. Voltaire, Diderot ve Ansiklopedistler’den bahsediyor. Ayrıca bu kitabın niçin önemli olduğunu ve dönemi için niçin farklı bir yerde olduğunu da anlatıyor.  Söylemeden geçmeyeyim sunuş yazısı da Ünsal Oskay’a ait. Bu kitabı okumak istiyorsanız eğer Say Yayınları iyi bir adres olur. Gerçekten çok güzel bir iş çıkartmışlar, sadece “Konuşma”yı metin olarak basıp bırakmamışlar. Güzel bir sunuş ve ön yazı eklemişler.

J.J. Rousseau insanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağına odaklanırken ve bu durumun doğa yasalarından kaynaklanıp kaynaklanmadığını anlamaya çalışırken soyut düşünüyor ve içinde yaşadığı toplumu gözlemleyerek görüşünü temellendiriyor. Rousseau konumu itibariyle hem yoksul halkı hem de yüksek sınıfları aynı oranda tanıma imkânı buluyor ve bu durum düşüncelerinde önemli rol oynuyor.

 İnsanların iki tür eşitsizlik içinde olduğunu söyleyen Rousseau, bunlardan biri doğa durumundaki eşitsizliğimiz, yani fiziksel gücümüz, zekâmız, saç rengi, boy, kilo gibi şeyler; ikincisi ise uygarlığın gelişmesiyle ortaya çıkan eşitsizlik. İşte bu kısım Rousseau’yu zamanının düşünürlerinden ayıran kısımdır. Çünkü ilk kez bir düşünür uygarlığın gelişimini aslında bir ilerleme olarak görmemiş oluyor ve insanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağının bu uygarlaşmada yattığını savunuyor. Rousseau yüksek sınıfların zenginliğinin, alt sınıfların sömürülmesinden ileri geldiğini ve insanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağının doğa kanununa dayalı olmadığını savunuyor. Eşitsizliğin nedenini özel mülkiyette ve yüksek sınıfların zenginliğinde buluyor.

Rousseau eşitsizliği zenginlerin bolluğunda bulurken buna neden olan şeyi uygarlığın gelişiminde arıyor. İlk insanı ve onun yaşamını irdelen Rousseau; ilk insanı toplu halde yaşayan bir varlık değil de tek başına yaşayan bir canlı olarak ele alıyor. Akıl yürütme yoluyla eşitsizliği gerekçelendiriyor.
Kitapta doğa durumundaki insanın iyilik ve kötülük kavramlarını tartışan Rousseau; doğa durumunda bir insanın kötü olamayacağını savunuyor ve doğa durumundaki insanı iyi olarak niteliyor. Onu sezgisel bir varlık olarak tasarlarken, akıl yerine iradesinden güç aldığını düşünüyor.  Doğa durumundaki vahşi insanın modern insandan daha mutlu, daha iyi durumda olduğunu savunuyor. Dilin gelişimi, ailenin kurulması ve cinsiyetler arası iş bölümü, alet edevat yapımının uygarlaşmadaki taşlar olarak rolü aslında neydi, bunları sorguluyor.

Birçok noktaya değinen ve zengin bir içeriğe sahip bu kitap Rousseau’nun “toplumsal sözleşme” sini okumak isteyenler için bir ön okuma kitabı olabilir. Çünkü bu kitap Rousseau’yu toplumsal Sözleşme’ ye götüren düşüncesinin tohumlarının atıldığı ve toplumsal sözleşmeye kaynaklık eden düşüncelerinin bulunduğu bir kitabı.






Bunları da Beğenebilirsiniz

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.